26 Aralık 2014 Cuma

ŞANS KAVANOZU


1 haftadır fırsat buldukça yılbaşı alışverişi yapıyorum. İlk hediyeyi ise dünya güzeli kızım Zeynep'e aldım. Ne mi? Aşağıdaki ŞANS kavanozu. 

Çok acayip bir şey! İçinde 365 tane not var. Yıl boyunca her sabah birini seçiyorsun, bu notlar sana şans getirecek, yol gösterecek. 
Ben meraktan peşinen bir kaç tane şeçtim:

- Beklediğin yanıt farklı bir yoldan gelebilir. ("Bakış açını genişlet" demek istiyor.)
- Mantığının göremediğini sezgilerin görür. ("Bilinçaltını dinle" diyor.)
- Şifanı kendi içinde ara. ("Kendi kaynaklarını kendin yarat" diyor.)
- Eskiye elveda yeniye merhaba de. ("Geçmişe bakma" diyor.)
- Yaklaşımını gözden geçir. ("Hedefini kalibre et" diyor.)
- Geleceği olumlu düşüncelerle kurgula (Zihinsel Prova :))

Kağıtlardaki mesajları çok sevdim. 365 gün kavanozla koçluk:) Şaka bir yana, benim koçluk eğitimi almamın sebebi de dünyanın en tatlı ergeni olan kızımla iletişimimi kuvvetlendirmekti. 

Zeynep zaten çalışan bir annenin kızı olarak genlerine survivor yeteneği kodlanmış olarak doğdu. Kaynaklarının, yeteneklerinin hep farkındaydı. Kendi kaynaklarını kendisi yarattı. Çocuk ne yapsın? "çare benim" dedi. Kendini daha fazla gelişime odakladı. 
Ben de hep "yeter ki mutlu olsun" modunda, "kızım benim hayatım" diyerek yılları geçirdim. Oysa ki, günlük hayatın koşuşturmasında, her gün 12 saat boyunca trafikte, işte stres yükleniyorsun. Evladınla ayıracağın akşamki 2 saate ise halin bile kalmıyor. Halin kalsa bile, tahammülün gün boyu bitmiş oluyor. Yani kendine hayrın yok. E kendine hayrın olmayınca, en yakınına, evladına bile doğru düzgün hayrın olmuyor.

13 yaşında, üstün zekalı, bu harika çocukla iletişimimi kuvvetlendiren şey eğitim sonrası edindiğim koçluk becerileridir. Ben kendimi daha iyi hissettikçe ona gülümsemelerim de arttı. TEOG için zihinsel provalarımız, arkadaşlara ilişikiye koçluk, güçlü sorularıma aldığım "Annem yine koçluğa başladı" cevapları hayatım boyunca en keyif aldığım anların başında oldu. Koçluk müthiş bir süreç. Öyle bir kaç satırla anlatamam, görmek lazım.

Canım kızım, dünyam, birtanem, 2015 senin yılın olsun. Her günün diğerinden güzel, mutlulukla dolsun. Seni çok seviyorum.




18 Aralık 2014 Perşembe

YÖNETİCİ KOÇ OLURSA...

Sistem çalışıyor ve ben her hafta mutlaka bir kere sinemaya gitmeye devam ediyorum. Geçen hafta sonu da "Tanrılar ve Krallar" da gece matinesindeydim.
Sonunu bildiğim bir hikayeye gitmeme rağmen bir farkındalık bekledim. Filmden bir farkındalık çıkmadı ve ben bir liderlik hikayesi seyrettim.

Filmin genelinde Musa, peygamberden ziyade bir Lider olarak tasvir ediliyor. Hiç bir mucize sergilemiyor, mucizeleri Tanrı onun yerine gerçekleştiriyor. Musa, Lider kumaşı olan bir adam. Bir halkı özgürlüğüne kavuşturmak için seçiliyor, yüzbinlerce kişiyi peşinden sürüklüyor ve istedikleri topraklara götürüyor. Adil, cesur, vakur, güler yüzlü, mücadeleci, etkileyici bir ahlak ve fazilet kahramanı. O, bir halkı yönetmiyor, onlara vizyon çiziyor. Halkı ona "Musa haklısın ama Firavun sayesinde karnımız doyuyor" dediğinde onların bakış açılarını doğru yöne çeviriyor.

Bir Koçun yaptığı da bu değil mi? Yıllardır sektörde yöneticilik yapan biri olarak aldığım Koçluk eğitiminin bana en büyük katkısı bu oldu. Koç bir yönetici olarak çalışanın kendi kararını almasını kolaylaştırdım, farklı bakış açıları kazandırdım. 

Yönetici olmak öyle kolay ki; konulan kuralları, prensipleri doğru uyguladığın zaman iyi bir yönetici olabilirsin. Oysa iyi bir lider yöneticiden farklı olduğunu bilir. Kendine, ailesine, çalıştığı kuruma vizyon çizer. Değerlere sahip çıkar. Çevresindeki herkes onun adaletine koşulsuz güvenir. Lider cesurdur, dürüsttür. Her koşul altında doğru bildiğini söyler ve uygular.  En önemlisi lider, yeni liderler yetiştirir. Yeni nesillere de değerleri aktarır.

Yönetici Koç olursa; hedefe zihinsel prova yapılır, swot analizinde ise kaynaklara koçluk. İş planının adı seyahat planı olur. Çalışanın kariyer planı yapılırken sonuçlara koçluk uygulanır. Ve hepsinden önemlisi, Yönetici Koç olursa, iyi insan yetiştirir, gerçek bir LİDER olur. 


12 Aralık 2014 Cuma

CANIMIN YAPRAKLARI...

İş çıkışı yakıt almak için istasyona uğradım. "Kayahan'ın En İyileri" albumünü görünce nasıl mutlu oldum. Önümdeki minimum 1 saatlik, kamyonlar arasındaki seyahatime eşlik edecek mükemmel bir yol arkadaşı bulmuştum. Koç geçmişe bakmaz, bununla beraber hatıra başka bir şey. Hatıralarımın eflatun yaprakları ile dolu bir seyahat yapacağımı umarak taktım CD yi.

Dinledim.. dinledim... olmadı. Bir türlü zaman geçmedi. Neden diye düşünmeye başladım:
Proje çok güzel...
Zamanlama mükemmel...
Repertuar, yorumcular, yani kaynaklar iyi seçilmiş. Hepsi de doğru yorumlamış.
Bununla beraber projenin hedefi yanlış şeçilmişti. 
Hedef; Kayahan'ın en iyi şarkılarını, en iyi yorumcuların seslendirdiği bir albüm yapmak olunca, ekip yanlış yönlendirilmiş, duygu eksik kalmıştı.
Projenin hedefi; dinleyen herkesi o yıllara götürecek, o duyguları hissettirecek bir albüm yapmak olmalıydı.

Üzgündüm :(

Taa ki Emre Aydın "Canımın Yaprakları" nı söyleyene kadar. Sesiyle beraber yağmur, trafik hiçbirşeyin önemi kalmadı. Birden bire canımın eflatun yaprakları üzerime üzerime gelmeye başladı. Sesi sonuna kadar açtım, "ÇOOK ÇOK! HERŞEYDEN ÇOK!" diye eşlik ettim Emre Aydın'a. 5 kere üstüste dinlediğimde evime varmıştım. 

Sadece bu şarkı için bile albümü almaya değer. Özlemiştim eflatun yaprakları...Yüreğine sağlık Sevgili Kayahan, yüreğine sağlık Sevgili Emre Aydın. 

7 Aralık 2014 Pazar

YILDIZLARARASI

Elticimin bana yaptığı bir seans sonrası yaşadığım farkındalık "Daha çok sinemeya gitmeliyim" oldu. Benden çıkacak farkındalık da olsa olsa bu olurdu ve sistem çalışmaya başladı. Her uygun zamanı sinema ile değerlendirmeye başladım.

Bir Pazar gecesi de 10 matinesinde buldum kendimi. Filmi planlayarak gitmemiştim, bununla beraber mükemmel bir tercih yapmışım. 4. boyutttaki varlıklar, solucan deliği, karadelikteki göreceli zaman hipotezi kurgusu muhteşem.

Beni esas etkileyen ise, filmde akıl ve kalbin eşit olarak birbirine karışması. Murph ile babası Cooper arasında zaman, mekan, boyut tanımayan iletişim... 

Murph çok zeki ve özel bir kız çocuğu, adından da hiç memnun değil. Bu ismi koydukları için anne ve babasına kızgın. Cooper'ın dünyanın geleceğini kurtarmak için onları bırakıp sonu bilinmeyen bir yolculuğa çıkmasını affedemiyor. Sonlara doğru Cooper'ın giderken ona bıraktığı saat sayesinde farklı boyutlarda olmalarına rağmen kurdukları iletişim bana bir bilim kurgu seyrettiğimi unutturdu. O anda tek düşündüğüm şuydu "Ben de kızımın hayaleti olmalıyım."

Kesinlikle 2014'ün en güzel filmi. Filmin sonunun Cooper'ın kızı ile bağı ve pişmanlıkları ile ilgili olduğunu anlamayanlar çok eleştirdi. Bazı arkadaşlarım da bu filmin hayata bakış açılarını değiştirdiğini söyledi. Bende böyle bir etki yaratmadı bununla beraber kızın adının neden Murph olduğunu anladım. Murphy'nin kanununun temelini şu şekilde yorumlamışlardı, "Bir olay mümkünse gerçekleşir ve her şey olması gerektiği gibi olur."

Müzikler de şahane. Mutlaka seyredin. Şimdiden İyi Seyirler...

2 Aralık 2014 Salı

PORTAKALLI KURABİYE

Nihayette hepimizin istediği şey BAŞARI. Başarıya ulaşmak için de bu yaşıma kadar aldığım 3 ders var. 

1. Gerçek başarıya ancak mutlu insanlar erişir ve mutluluk da tek başına yaşanabilecek bir duygu değil, insanların mutluluğuna katkıda bulunmakla artıyor. 

2. Değerlerinden ödün vermemen ve seni sen yapan parametreleri aynı tutman gerekiyor.

3. Yaptığın her neyse elinin ucuyla yapmaman ve sürekli gelişerek ruhunu beslemen gerekiyor .


Şimdi bu yazdıklarının başlıkla yani Portakallı Kurabiye ile ne ilgisi var diyeceksiniz? Buyrun, bu kurabiyelerin hep gelişen mükemmel lezzette olmasının sebepleri:


 1.  Kokusu evi sarar. Hani AŞK, kokudur ya aslında. Benim için AŞK dır Portakallı Kurabiye. Misal Zeynep, sütle sever. Hakan "kilo yapıyor" dedikçe bi tane atar.
Bizim şirkette de meşhurdur Portakallı Kurabiye. Şamil Bey "Ooo pastalar gelmiş" der, sabah kahvesinin yanında 4 tane kurabiyeyi görünce. Her tadanın yüzünde aynı gülümseme ve haz belirir. Onların mutluluğunu gördükçe, ben de gülümserim.

2.  Parametreler hep aynıdır. (Bütün malzemeler hep aynı marka ve aynı miktarda kullanılır. Hep aynı sırada, aynı sürede karıştırılır. Hep aynı sıcaklıkta aynı süre pişirilir).

3.Her seferinde aynı özenle hazırlanır. Sadece ağızda bıraktığı lezzetle değil, görüntüsüyle de ruhu okşar. 

AFİYET OLSUN...