4 Eylül 2015 Cuma

ZEYNEP’TEN ÖĞRENDİM!…

13 yaşında bir kız çocuğu annesiyim. Senelerce ona nasıl davranması gerektiğini söyledim durdum ve yaklaşık 2 senedir bundan vazgeçtim. Çünkü benim ondan öğrendiklerimin, onun benden öğrendiklerinden daha önemli olduğunu fark ettim.

Onun gözlerine ilk baktığım an çok sevmeyi öğrendim önce. Beklentisiz, koşulsuz sevmeyi.
Denemekten korkmamayı öğrendim zamanla. Yaşanan her başarısızlığın, her zaman bir deneyim ve başarıya giden yolda olmazsa olmaz olduğunu öğrendim. Deneme cesaretimi kaybetmiyorum artık. Tıpkı Zeynep’in düşer düşmez yeniden yeniden yürümeye çalışması gibi.

Zeynep konuşmaya başladı, hayır demeyi öğrendim. İçime sinmeyen, ya da istemediğim bir konuda en başta hayır diyorum. Bu sonradan karşıma çıkacak bir sürü sorunu baştan yok ediyor. Başarısızlığın en büyük sebebinin herkesi memnun etmeye çalışmak olduğunu fark ettim Zeynep sayesinde.

Biraz daha büyüdü Zeynep. Hayır’ı cevap olarak kabul etmemeyi öğrendim. Artık istediğim şeyi alana kadar ısrar ediyorum, onun için uğraşıyorum. Pes etmemek, hedefe ulaşmanın sırlarından biri. Aynen Zeynep’in oyuncağına odaklanması gibi. Çok soru sormayı öğrendim sonra. Karşıma çıkan durumları sayısız soruyla müzakere etmeyi öğrendim. Doğru soruları sormanın doğruyu bulduracağını öğrendim.

Her ne kadar “merak insanı mezara sokar” diye bir atasözümüz olsa da; merak ederek başarıya ulaşabileceğimi öğrendim Zeynep’le. Merak olmazsa çözüm olmaz, yaratıcılık olmaz, dolayısıyla başarı olmaz. Keşfetme duygusunun bir insanı başarıya götüren en temel faktör olduğunu öğrendim.
İçimdeki çocuğu özgür bıraktım Zeynep büyüdükçe. Hayatıma yeni insanların girmesine izin verdim. Sonra sonra başarılı insanların çevresinin geniş olduğunu öğrendim.

Zeynep’in çizdiği hiç bir sınırı olmayan resimleri gördükçe sınırlarımdan çıkmayı öğrendim. Büyük hayaller kuruyorum artık. Hayallerimi zihnimde detaylandırıyorum. Bunun hedefe ulaşmamı kolaylaştırdığını öğrendim.

Zeynep’in toparlanma hızının onun mutluluğunun en büyük sebebi olduğunu fark ettim. Ve bir sorunla karşılaştığımda kendime sormayı öğrendim: İçimdeki çocuk ne yapardı?

Evet başarının sırrı çoçuklarda. Sevgili Doğan Cüceloğlu’nun da dediği gibi içinizdeki çocukla konuşup, oynaşın. İçimizdeki çocuk, yaşamımıza yön veren en önemli varlık.

Adsız

MAHALLENİN KAHVECİSİ

Bundan tam 498 sene önce Yemen Valisi Özdemir Paşa, keşfettiği kahve çekirdeklerini İstanbul’a Osmanlı Sarayına getirir ve ilk Türk Kahvesi tohumları Taht-ul Kale’de atılır. Böylelikle Türk sosyal yaşamında Taht-ul Kale’de 55 kahvehane ve 200 çalışan ile sayısız müptelası olan bir kültür oluşur. Akabinde Avrupa’da sihirli içecek olarak tanınır ve kimi yerlerde Türk Şarabı olarak da bilinir. Moliere, Pierre Loti, Victor Hugo, Balzac Türk Kahvesi’nin müdavimlerinden bazıları. Yani aslına bakarsanız dünya, kahve kültürü için Türkiye’ye teşekkür etmelidir.


Türk kahvesi kültürümüzün bir parçası olması ve tüm dünyada da bu adla tanınmasına rağmen pazara yeni giren alternatif kahve tatları ile her geçen gün daha az ilgi görmekte. Ben ise tam bir Türk Kahvesi müptelasıyım. Adını söylemek için İtalyanca öğrenmek zorunda kaldığımız o kahvelere hiç alışmadım. Çocukluğumdan beri de kahveyi hep Kuru Kahveci Mehmet Efendi’den içtim.
3 sene kadar önce ise çok şirin bir mekan sayesinde yeni bir Türk Kahvesi markası ile tanıştım: Mahallenin Kahvecisi Selamlique. Selamlique marka olarak Türk kahvesi içme adabını yaygınlaştırma misyonunun yanında, Türk kahvesine hak ettiği ilgiyi tekrar kazandıracak kalitede hediyelik kahve setleri, fincan takımları ve şekerlemelerle pazarda farkını hissettirmekte.


Adsız

Mahallenin Kahvecisi ise geleneksel, tarçınlı, okkalı, kakuleli, kafeinsiz, damla sakızlı veya çikolatalı çeşitlerinin her hangi biri ile  mutlaka halime hitap eder. Genellikle günün ilk kahvesi ise kakuleli olanı, eğer günün ikinci kahvesi ise kafeinsiz olanı tercih ederim . Üzerinde at nallanan köpüklü kahvemin yanına, güllü, vanilyalı ya da tarçınlı lokum olmazsa olmazdır. Mekanın sahibesi ve işletmecisi Suna Hanım ile sohbetlerimiz de kahvemin tadına tat katar. Çocuklarımız, eğitim, tiyatro derken zaman nasıl geçer anlamam. Malum, kahvenin tadı dostla ve sohbetle çıkar.
Adsız

Evet Türk kahvesi kültürümüzün parçası ve aynı zamanda en güzel anılarımız da hep yanımızda. Her gelin görücüsüne mutlaka kahve pişirir. Her keyifli yemekten sonra eşimizle, dostumuzla köpüklü bir kahve içeriz. Sohbetin peşine fincanı kapatıp birbirimizin falını fallandırırız. Kimsenin duymadıklarını duyar, bilmediklerini bilir o bir fincan kahve. Eee ne demişler; sıcak bir kalp gibi, güzel bir kahve de hiç bir vakit unutulmaz.
Bu sabah da kahvemizi beraber içelim dedim. Afiyet olsun.

Adsız