21 Ocak 2015 Çarşamba

MY WAY...

Dün akşam TV de bir ses yarışması izlerken yarışmacının sesi bana Frank Sinatra'yı hatırlattı. Ve yine yolculuk başladı benim eflatun yapraklara...

Sinatra ile tanışmam ortaokul yıllarına rastladı. Sınıf arkadaşlarım Micheal Jackson, Madonna dinlerken ben walkmanimde Sinatra, Elvis ve ABBA dinliyordum. Özellikle My Way i dinlemekten inanılmaz keyif alıyordum. Henüz 11-12 yaşlarında bir çocuğun, hayatının sonlarına yaklaşmış bir adamın itiraflarına bayılması oldukça tuhaf ya, o zamanlarda da vardı bende bir gariplik.

Sinatra'nın bendeki yeri oldukça özel.  
Bir hırsız çetesinin lideriğinden ölümsüz bir üne kavuştu. Alışılmamış bir tarzı vardı. Bariton sesini bir enstrüman gibi kullanan başka bir şarkıcı gelmedi. Sanatını sürekli geliştiren bir şarkıcıydı. Ciğerlerini geliştirmek için yüzmeye ve koşmaya başladı. Notanın ortasında, sesini kesintiye uğratmadan nefes almayı öğrendi. Nefes alıp vermeyi dramatik etki yaratmak için kullanan ilk şarkıcı oldu. Guinnes rekorlar kitabına da girdi. 1980 yılında, 65 yaşındayken Rio'da yağmurlu bir günde verdiği konsere 175.000 kişi gelince, tek bir sanatçıya bu kadar çok izleyicinin gelmesi ile rekor kırdı. Bütün gün yağan yağmurun Frankie'nin sesi ile birdenbire dinmesi ise hala anlatılır. 
Aynı anda duygusal şarkıların, kavgaların, olayların ve dostlukların kahramanı oldu. Hep kendi yolundan gitti, kendi bildiğini yaptı. Öldüğünde mavi takım elbisesi, bir paket Camel sigara ve en sevdiği içki olan Jack Daniels viski ile gömüldü.

Yıllar geçtikçe ve Sinatra'nın hayatını anladıkça My Way bende daha fazla anlamlanmaya başladı. Her duyduğumda ya da dinlediğimde hissettiğim mutluluk inanılmaz. Zira tam İremce bir bakış açısı var bu şarkıda. Kendi bildiğini yapmak, kendi doğrularının peşinden gitmek ve değerlerden kesinlikle ödün vermemek.  Sinatra ise gerçek bir "Sürekli Gelişim" kahramanı.

Ve ben... Bloğuma isim veren şarkı ve ona hayat veren bu muhteşem adam hakkında bugüne kadar niye yazmamışım???

I’ve loved, I’ve laughed and cried. /Sevdim, güldüm ve ağladım.
I’ve had my fill; my share of losing. / Ağzına kadar doldurdum, kaybetme hakkımı.
And now, as tears subside, / Ve şimdi, yaşlar dökülünce,
I find it all so amusing. / Hepsini öyle komik buluyorum ki.

To think I did all that; / Hepsini yaptığımı düşününce;
And may I say – not in a shy way, / Söylebilir miyim, utanmadan,
“No, oh no not me, / “Hayır, ben değil,
I did it MY WAY”. / Ben kendi yolumla yaptım”.

For what is a man, what has he got? / Bir kişi, neye sahip olduğu kadarsa?
If not himself, then he has naught. / Kendisi değilse, hiçbir şeydir.
To say the things he truly feels; / Hissettiklerini gerçekten söylemek için;
And not the words of one who kneels. / Biat ettiği kişinin sözlerini değil.
The record shows I took the blows – / Kayıtlar gösteriyor ki evet ben yapmışım
And did it MY WAY! / Her şeyi kendi yolumla yaptım!




10 Ocak 2015 Cumartesi

SEVGİ NEYDİ?

Dün Morcheeba dinledim, "Enjoy The Ride"... Çoktandır dinlemiyordum. Ben çoktandır kimseyi dinlemiyordum. Yolları düşündüm önce. Ne çok yol yapmışım. 
"With the moonlight to guide you" (sana rehberlik eden AY ışığıyla) cümlesiyle, şarkı beni birden bire başka bir yere götürdü. Cahit Berkay'ın muhteşem bestesi geldi önce kulağıma. Peşinden de o muhteşem film geldi aklıma. "Sevgi neydi?" iç sesi tekrarlanmaya başladı kafamda.


"Selvi Boylum Al Yazmalım" Cengiz Aytmatov'un Kırmızı Eşarp adlı romanından senaryolaşmış, Türk Sinemasının en iyi filmi. Asya ve İlyas'ın ölümsüz aşkının hikayesi. Bir de Cemşit var. Asya ve Samet'e kol kanat olan, fazlasıyla idealize edilmiş bir kahraman. Asya'nın onu tercih etmesinin sebebi, oğlu için doğru olanı yaptığına inanması. İlyas'a olan aşkı ise sonsuza dek baki. Hikaye aynı zamanda oldukça sorgulayıcı. Cemşit karakteri en az İlyas kadar suçlu aslında. Buradaki suçu tarif etmek kolay değil bununla beraber ölümsüz aşkların kopuşunda Cemşit'in sorumluluğunu da es geçemeyiz.

"Asya, İlyas ve Cemşit'e AYTAŞIndan baksa filmin sonu ne olurdu acaba?" dedim birden.

İlyas için önemli olan neydi?  
"Aldırma Gönül", yani kamyonu, yani işi. Kamyonunu kaybedince, Asya da patronu ile görüşünce gururu kırıldı. Asya'nın yanına gitmek istemedi. Asya İlyas'ın yanında daha güçlü bir eş olarak dursaydı, kamyonu geri alması için patronu ile konuşmak yerine İlyas ile konuşup ona destek verseydi, İlyas kendini daha iyi hissederdi ve gitmezdi. (Gerçi o zaman film bu etkiyi bırakmazdı ya neyse.)
Asya ve İlyas ilişkisinin adı AŞK. Ve bu ilişkinin sisteme bu hali ile hiç bir faydası yok. Asya kalp kırıklığı, zedelenmiş bir gurur ve minicik bir bebek ile tek başına kaldı işte.

Cemşit için önemli olan neydi? 
Ailesini kaybetmişti Cemşit. Onun için önemli olan insanlara yardım etmek yani fayda. Düzeni ve aile yaşantısını seviyor. Asya iyi bir eş oldu Cemşit için, bununla beraber aklı hep geçmişte kaldı. Asya ve Cemşit ilişkisinin adı SEVGİ. Ve bu ilişki Samet'e sıcak bir yuva sağladı.


Asya için ise önemli olan ise oğluna duyduğu sevgiydi. O ölümsüz aşk yerine, sevgiyi seçti. Ve Asya için SEVGİ EMEKTİ.

Sevgi neydi?
Sevgi sahip çıkan dost insan eli, insan emeğiydi. Sevgi iyilikti, sevgi emekti. 








5 Ocak 2015 Pazartesi

SUNUM NEDİR?

31 Aralık gecesi saat 12 yi 1 geçe uyuyan biri olarak yıla hızlı başladım. Yeni yılın ilk hafta sonu şahane bir eğitim aldım, hem de sertifikalı.  
"Etkili Sunum Eğitimi". Ve bu eğitimden sonra sunum hakkında hemen tüm bildiklerimin anlamsızlığını farkettim.
Sunum Nedir? 
Sunum, Türk Dil Kurumuna göre sunma işi. Biraz daha detaylı açıklarsak, iletmek istediğimiz bir mesajı karşı tarafa direkt olarak anlatmak.  Biz profesyonel iş hayatındakiler için ise sunum; powerpoint ya da prezi demek. Firma kültürüne uygun renkleri seçeriz. İdeali 10 sayfadır. 30 punto iyidir. Grafiklerle, görsellerle özet veririz, vs, vs. 

Bunlar da okay. Bununla beraber, hem çok gerekli değil, hem de yeterli değil. Ne sunuyorsan sun. Bilgi, hedef, firma tanıtımı, hatta belki yemek,... İşte iyi bir sunumun olmazsa olmazları:
  • Doğallık, samimiyet
  • Sadelik
  • Özgüven
  • Biz bilinci
  • Disiplin
  • Emek
  • Merak
  • Hüzün
  • Mizah
  • Heyecan
Ne kadar bizden, ne kadar insanca değil mi?  Ayakların yere sağlam basacak. İçten olacaksın. Hep bir amatör heyecanı içinde olacak. Bununla beraber emek vereceksin, özenle hazırlayacaksın. Sunumun içinde hüzün de olacak, neşe de. 
Aynen koçun koçisine verdiği gibi biz mesajını vereceksin ve tüm dinleyicileri mükemmel kabul edeceksin. En önemlisi de Koç gibi sorularla etki bırakacaksın.

Gerisi zaten uzmanlığına kalmış.

Canım Rana Hocam, o kadar dopdolu, o kadar bana yakın bir eğitim verdin ki. Harika bir Pazar geçirdim. Teşekkürler...



2 Ocak 2015 Cuma

DÜN GECE RÜYAMDA SENİ GÖRDÜM ATAM!


Dün gece rüyamda seni gördüm ATAM...
Başında kalpak, omuzlarında Vatan yükü Kocatepe'ye doğru ilerliyordun...
Başın önüne eğik, adımların sertti...
Çizmelerin düşman kafasını ezen bir semboldü sanki.
Asker Atatürk'ü gördüm, Mavi gözlerinde vatan düşünceleri, sende Türkiye vardı ATAM.





Birden bir bulut geçiverdi aradan...
Asker Atatürk, Öğretmen Atatürk oldu birden!
Çocukluğumun en tatlı anısı olan Alfabemin başında gördüğüm gibi;
Dizi dibinde Ülkü, ülkünde BİZ...




Ve birden Atam, yağmur, gökgürültüsü, şimsek bir birine karıştı. 
Bir bayrak indi yarıya. 
Bir millet hıçkırdı derinden...

Korku ile uyandım. 
ATA gönüllere göçmüştü.

Not: Annem Türkan Suner Yılmaz'ın 1964 yılında Türkiye 1. olduğu kompozisyondan alıntıdır.